Seyahat etmek, sadece mekanlar arasında değil, zamanda da bir yolculuğa çıkmak demek.
İlerlemek, farklı bir yere ve farklı bir ana ulaşmak için hareket ediyoruz: iple çektiğimiz bir geleceğe doğru.
Bu gelecek her yerde gizleniyor olabilir, hatta belki bir çölün kumları arasında, düşmek üzere olan bir kum saati taneleri gibi.
Özel bir duyguyu uyandıran bir arayış: Keşfetmenin Heyecanı.
Zaman kimseyi beklemiyor; Maserati Cesaret Hikayelerinin son bölümüne başlayalım...
Geceleri rüzgarın çölü süpürdüğü, sabah her şeyin farklı göründüğü söylenir. Sadece çölü iyi tanıyanlar kendilerini nasıl bulacaklarını bilirler, diğerleri ise kumdan bir olasılıklar dalgasının ortasında gezinip durur.
Şehir artık arkamızda, kilometrelerce alana yayılan teknolojik katedralin dağınık ışıkları, çöle uzanan yolu aydınlatacak şekilde yavaş yavaş bir çizgiye dönüşüyor. Şimdiye kadar, sadece karanlık ve geceyle çevriliydi etrafımız.
Önümüzdeki yol zar zor seçiliyor: çizgiler bulanık, yol jantlara ve gövdeye adeta toz gibi değen kum katmanları altında uzanıyor.
Katran karası asfalttan ve geçtiğimiz yollardan ayrılma vakti. Alternatif bir dünyanın koreografilerini andıran, karanlığın elli tonundan oluşan kum tepeleri ve çalılarla çevrili farklı bir rotada ilerlemek için sağa dönüyoruz. Yol bitene kadar gecenin ve çölün kalbine doğru yaklaşık bir kilometre yol alıyoruz. Artık önümüzde bir şey yok: dünya etrafımızda bizi sarmalıyor.
Çölde seyahat etmek için lastik basıncının düşürülmesi gerekiyor: bu yüzden duruyoruz. Sürücü araçtan iniyor ve portatif bir basınç ölçer yardımıyla rüzgara karışmadan önce varlığının tek belirtisi olan bir sesle havayı dışarı veriyor. Tüm dört lastik için bir bar basınç. Levante Hybrid'in 330 beygir gücü için, kendi gücünde boğulmadan ihtiyacı olan yol tutuşu mümkün kılmanın tek yolu bu. Bu esnada loş bir ışığın çizmeye başladığı çizgi, karanlığa şekil vermeye başlıyor. Gün ağırıyor, ortaya önümüzde kilometrelerce yayılan ve geçmek üzere olduğumuz bir çölün hareketli profili çıkıyor.
Dikkatli bir şekilde bakılmadığında çöl, bin yıllık bir sürecin sonu gibi görünebilir. Zamanla ve sayısız anlar zincirinin aşınmasıyla parçalanan, giderek küçülen ve taneleri göğe savuran rüzgarın insafına kalmış kozmik kaya kalıntıları. Dağ oluşumu, sona eren bir şeyin zarafeti ve tehlikeli güzelliğiyle yavaşlar.
Ama bu sabah her şey farklı görünüyor. Böyle olmak zorunda. Burası bir olasılıklar, potansiyeller diyarı: geçmiş değil, taneciklerin rüzgarla veya insan eliyle hareket ettirilmesi sonucu binlerce olası kombinasyonla oluşturulan, yepyeni bir şeye dönüştürülen gelecek. Kendini anlam, geometri ve güzellik taşıyan bir tasarıma dönüştürmek için bir hareket, bir dokunuş, bir güç bekleyen entropik kum denizi.
Levante Hybrid, kum tepelerinin orada burada tahmin edilemez bir şekilde neden olduğu on - on beş metrelik yükseklik farkından korkmuyor. Koyu sarı üzerine mavi tonlarında motor canlı gibi duruyor; müthiş bir çaba sarf eden bir atlet, doğanın zorluklarıyla mücadele eden ve üstesinden gelen bir hayvan gibi hırlıyor. Ancak içeriden, adeta bir okyanus gemisi gibi görünüyor. Yumuşak, uçsuz bucaksız tepeler üzerinde batıp çıkıyor ve asla unutmak istemediğim bir kum tepesinin zirvesinde duruyor.
Güneş yavaş yavaş görünüyor ve ışığı arka lastikleri içine hapseden kumu delip geçiyor. İşte tasarım; kumdan yükselerek dairelerin içinden geçen altın bir yay. Misafiri olduğumuz ülkeninkine benzer duru bir güzelliğe sahip, kaligrafi sanatına yakışır şekiller görüyorum. Tam bu anda, havada asılı duran binlerce parçacık tam da yerini bulmuş gibi: yeni bir uyum içinde. Güzellik ve güç mandalası.
Bir dakika sonra kaybolup gidecek bu görüntüyü hemen hafızama kazıyorum. Hayata anlam katacak. Tekrar ileriye bakıyorum ve ufuk çizgisinde yükselen karanlık yuvarlak bir kubbe görüyorum. Yavaşça yükseliyor. Güneş yuvarlak şeklini almamış olsa başka bir yıldızın dünyayı selamlamaya geldiğine inanacağım.
Daha doğuda, başka bir kubbe daha ortaya çıkıyor ve birlikte yavaşça yükseliyorlar, güneşe ulaşıyorlar ve onu bir teknoloji ve helyum tutulması yaşanırcasına örtüyorlar. İki sıcak hava balonu, evrenin ve Levante'mizin gücüyle eğleniyor. Her şey adeta dönüyor, bir yöne doğru hareket ediyor, mükemmel yörüngeler çiziyor.
Burada, dünyada, bu sabah sadece doğanın tüm gücüne ve uzayda hareket etmenin iki yolu olduğuna şahitlik ediyoruz. Dünyanın eğri çizgisi üzerinde teknolojiler dans ediyor, Dünya uyanıyor; genç, güzel ve kusursuz görünüyor.
Şehre geri dönüş, kahramanın yolculuğu gibi. Eski dünya vardı ve sonra karşımıza yüzleşmesi en zor olabilecek bir mücadele çıktı. Tıpkı çöl gibi zorluklarla, karanlık yerlerle, sizi içine çekebilecek kumlarla kaplı bir mücadele. Mücadele devam ediyor, tamamen insani bir şekilde ama dünya için, gelecek için şekillendirilerek.
Dönüş yolu görünüyor. Rüzgar yolu temizlemiş ve şimdi geleceği görebiliyoruz. Her başlangıç gibi şunlardan oluşuyor: hava, su, toprak, ateş. Ancak bu temel elementler, önce onlardan faydalanan ve şimdi onları desteklemeye başlayan insanın elinde şekilleniyor. Anlayışlı, yeni bir çağın başlangıcı; kazanmak, ehlileştirmek ya da direnmek için değil, dünyayla el ele ve dünya için verilen bir mücadele. Yolculuktan dönen kişi, mutlaka değişir; hele de doğru yolu seçerse.
Maserati'nin elektrifikasyon yolculuğu, Maserati'yi geleceğe taşıyan ilk iki model Ghibli ve Levante'nin Ilımlı Hibrit versiyonlarının geliştirilmesiyle başladı. Hedef: köklerini geleneklerden alan ve en iyi teknolojilerle geliştirilen bir süreçte teknik mükemmellik ve zanaatkarlık desteğiyle mümkün olan en iyi hibriti, gerçek Maserati olan bir hibrit araç tasarlamak ve üretmek. Az önce benim de yaptığım gibi Maserati geçmişe baktı ve geçmişin kumlarından, yüzyıllara yayılan bir sürecin sonundan güzellik inşa etmeye çalıştı. Yeniden düşünmek, yeniden birleştirmek, yeniden biçimlendirmek. Güzelliği yeniden inşa ederek dünyayı temizlemek, o kum çiziminin anlamı budur. Ama bu bir mandala değil, enerji ve güzelliğin vücut bulmuş yeni ve kalıcı bir görünümü.
Maserati ile karda, denizde ve çölde gerçekleştirdiğimiz yolculuğumuz burada sona eriyor.
Uzayda ve zamanda işte böyle seyahat ettik; yarın nereye gideceğimizi öğrenerek, arkamızda yaşadığımızdan daha iyi bir dün bırakarak.
Related stories
It's time for a new luxury revolution
